ÖLÜM VE ÇOCUK
Yakını Ölen Bir Çocuğa Nasıl Yaklaşılmalıdır?

Ölüm yaşamın değişmez bir gerçeğidir.
Ölüm geride kalanlar için kabullenilmesi oldukça güç, üzücü ve yıkıcı olan hayat gerçekliğidir. Yetişkinler için bile oldukça zorlayıcı olan bu durum karşısında çocuğun ölümün anlamını kavraması, bu yas dönemini atlatarak ölümle yaşamayı öğrenmesi için yetişkinler tarafından desteğe ihtiyacı olacaktır. Çocuklar için ölüm kavramı erken yaşlardan beri merak ettikleri bir konudur. Ölüm haberlerini fark ederek, ölmüş hayvanları televizyonda izleyerek ya da resimlerini gördüklerinde ölümü anlamlandırmak için soru sormaya başlarlar. Ancak çocukların yaş ve gelişim dönemlerinin özelliklerine göre ölümü algılayış biçimlerinde farklılıklar vardır.

2 yaşından önce çocuklar ölüme ilişkin kavramları anlayamazlar. Ölüme ilişkin tek fark ettikleri şey artık yakınlarının çevrelerinde olmadığı ve onları göremedikleridir. Ölüm uzun süreli bir ayrılık ya da yolculuk gibidir. Kaybedilen yakın çocuğun ebeveynlerinden biri ise ölen kişinin koku, ses gibi alışkın oldukları özelliklerine özlem duyabilirler. Bu yaş döneminde de söz konusu kişinin ölmüş olduğunun çocuğa söylenmesi gerekmektedir.Bu yaş aralığında ölümü tam olarak kavrayamasalar bile davranışsal ,duygusal olarak duyarsız kalamazlar.Uyku sorunları,ağlama,hırçınlık,özgüven eksikliği,bağımlılık ve çok önemli bir konu olan iletişim kuramama birtakım tepkisel davranışlar gösterebilir.Çocuk ,ölen kişinin nerde olduğunu sorabilir,onu arayabilir.

Çocuğun kendini güvende hissededeceği kişilerle vakit geçirmesi sürecin daha kolay atlatılmasını sağlayacaktır.
Çocuğun gelişim düzeyine uygun oyunlar oynanabilir.

4-5 yaş döneminde ise ölüm halen geri dönüşü mümkün olan bir süreçtir. Zihinsel gelişimleri ile birlikte ölüm onlara korkutucu olarak gelse de halen hayal güçlerinin etkisiyle ölüme engel olunabileceğini ve üstesinden gelinebileceğini düşünürler.

6-7 yaşlarına geldiklerinde ölümün yaşamın sonu olduğunu ve geri dönüşün mümkün olmadığını kavramaya başlarlar. Genellikle kendi yakınlarının başına gelmeyeceği ve hasta ve yaşlı kişilerin başına gelebileceğini düşünürler.

10 yaşından sonra çocuklar ölüm kavramını daha net algılamaya başlarlar.Ölümün yaşamın sonu olduğu,herkesin başına gelebileceğini ve geri dönüşünün olmadığını bilirler.

ÇOCUKLARA ÖLÜMÜ NASIL ANLATMALI?

Ölüm zorlayıcı bir olay olduğu halde yaşamın doğal bir parçasıdır. Ölümün doğal bir süreç olduğunun yaş düzeyine uygun olarak anlayacağı bir dilde aktarılması gerekir. Ailesinde en güvendiği ve yakın olduğu kişi veya kişiler tarafından başka kişiler tarafından duymayacağı bir zamanlama içersinde yapılmalıdır.

Okul öncesi çocuğa ayrıca ölüm kelimesinin anlamını açıklamak gerekir. Bunu yaparken de daha somut örnekler ve ifadeler kullanılabilir. Ölen kişinin artık nefes almadığını, bizim gibi yemek yemediğini, yürüyüp konuşamadığı ve artık bundan sonra öldüğü için bunları yapamayacağına dair net ve açık örnekler verilebilir.

“Uykuya daldı,gitti gelecek ,çok uzaklarda ,yaşlılar ölür,nerde kaldı (yarın gelecek,şimdi gelecek ,şimdi arayacak), artık bizimle değil” tarzında açık olmayan ve çocuğa karışık gelebilecek ifadelerden kaçınılmalıdır. Uyku ile ilgili açıklamalardan özellikle kaçınılması gerekmektedir. Çünkü ölen kişinin uyanamayacağı bir uykuya daldığını belirtmek uykuda kendisinin de ölebileceğine dair korku geliştirmesine neden olabilir. Ölümü uzun yolculuğa benzetmek,hasta olduğu için yada yaşlı olduğu için öldü gibi açıklamalar yapmak ,çocuğun yolculuklardan,hastalıklardan ve yaşlanmaktan korkmasına neden olabilir.

ÇOCUKLARA ÖLÜMLE BAŞA ÇIKMADA NASIL YARDIMCI OLUNUR?

Çocuklar 10 yaşından itibaren soyut kavramları algılamaya başlar. Bilişsel larak ölümün farkındadırlar.Bu veya daha büyük yaştaki çocuklara cenaze törenin nasıl olacağı hakkında bilgi verildikten sonra ve kendisi katılmak istiyorsa cenaze törenine katılabilir. Cenaze törenine katılması ölüm ve sonrası süreci somutlaştırmasına yardımcı olacaktır. Ancak çocuğun çok yoğun bir yasın yaşandığı çığlık ve haykırışların yükseldiği bir ev ortamında bulunmasındansa kendisini güvende hissedebileceği bir yakınının evinde bulunmasında fayda vardır.
Olayla ilgili sorduğu sorulara mümkün olduğunca doğru cevaplar verilmeli ve onunla konuşulmalıdır.tekrar tekrar sorduğu tüm sorulara sabır ve anlayış içinde yanıtlar verilmelidir.
Yakınını kaybeden bir çocukta yakınının onu bırakıp gittiğine duyulan bir inançtan öfke ve bebeksi ve problem davranışlar görülebilir. Bu durum geçici bir dönem olduğundan çocuğa karşı sabırlı ve anlayışlı olunmalıdır.
Çocuğa duygusal destek vermenin yanı sıra fiziksel destek de (sarılmak, öpmek, kucaklamak, ellerini tutmak gibi…) sağlanmalıdır.

Çocuğun ağlamaması , üzülmemesi söylenmemeli duygularını ifade etmekte sıkıntı yaşadıkları durumlarda resim yapma, ölen kişiye mektup yazma, oyun oynama,spor yapma gibi etkinliklerle dışa vurması sağlanabilir.
Ölen kişinin yüzünü görmesi çocuk için oldukça travmatik olacağından ölen kişinin yüzünü göstermekten kaçınılmalıdır.

ölüm çocukları çok fazla etkilemektedir.Hayatlarına baktığımız zaman ölümün sebebi olarak kendilerini suçlayabilirler.

Yas süreci içerisinde çocuklarda alt ıslatma, tırnak yeme, huysuzluk, saldırganlık, uykusuzluk, korkulu rüya görme, uykusuzluk, içe kapanma gibi davranım sorunları görülebilir. Bu gibi durumlarda bir uzmanın desteğine başvurulmasında fayda vardır.

Yazar

“İşime, iyi buğday tohumlarını biriktirmiş ve bereketli bir parça toprak bağışlanmış bir köylü gibi başladım. Dilediğim gibi ekip biçecektim. Ama öyle olmadı. Toprağın üstündeki otları ayıkladığımda altın buldum. Otlar çok değerli bir hazineyi saklıyormuş.” “Çocuğu çalıştım. Çocuğun bana verdiklerini aldım ve onları ifade ettim. İşte Montessori Yöntemi budur.” “Çocuğa olan ilgimiz ‘ona bir şeyler öğretme’ hevesiyle değil, ama onun içinde yanan ve zeka denilen ışığın sürekli yanmasını hedefleyerek olmalıdır.” “Çocuğun bedeni, ruhun neşesi sayesinde yaşıyor.” tıpkı Maria Montessori dediği gibi çocuğu çalıştım ve çalışmaya devam edeceğim.

Yorum Yaz