Çocukların kimliklerini oluşturabilmesi, benliklerini tanıyabilmesi ve karakterini zarara uğratacak tehlikelerden korunabilmesi için en önemli yapı güvenli bağlanma köprüsüdür. Peki bunun püf noktaları var mı? Bağ kurulursa ne olur, bağ kurulmazsa ne ile karşılaşırız?

İnsan yaşamının doğası gereği hayatımız bağlanmalar ve ayrılmalardan ibarettir. Bu dünyaya gözlerimizi açtığımız ilk zamandan itibaren ihtiyacımız olan en temel duygu ise güven duygusudur. Yaşamın ilk iki yılında anne ile çocuk arasındaki bağ ise yaşamın sonuna kadar bireyi ayakta tutabilecek bir güç olarak bilinir. Benlik algısının temeli ilk 7 yılda atılırken güvenli bağlanma ile hayatımızdaki ilk harcı almış oluruz.

Pedagojideki güvenli bağlanmanın önemi de bunun için çok önemlidir. Gelecek yıllarımızın sağlıklı olması için her birimizin ilk 2 yıl anne ile güvenli bağ kurması gerekir. Peki bunun püf noktaları var mı? Bağ kurulursa ne olur, bağ kurulmazsa ne ile karşılaşırız? Hemen öğrenelim.

Çocukların kimliklerini oluşturabilmesi, benliklerini tanıyabilmesi ve karakterini zarara uğratacak tehlikelerden korunabilmesi için en önemli yapı güvenli bağlanma köprüsüdür.

Anne ile çocuk arasında ilk 2 yıl içinde oluşması gerekir. Önce anneye bağlanmak gerekir. Sonra da yaşama ve nasıl yaşanması gerektiğine bağlanırız. Buradaki anlatımda kullandığımız 2 yıl kavramı gerçek bir ifadedir ve bebeğin 2 yıl boyunca annenin güvenini kazanması gerektiğini anlatır. Anne ile kendine güveni gelen bebeklerin ilk çocukluk yılları ve ergenlik dönemleri de daha az kaygılı geçmektedir. Aynı zamanda yaşam içinde sorunlar yaşandığında pes etmeyen ve çabuk eğilmeyen kişiliklerin de özünde güvenli bağ kurmaları yatmaktadır.

İlk 2 yıl bebek, anne ile yanyana yatmalıdır

Güvenli bağlanma için ilk olarak bebeklerin kaygılı olmaması ve kendini zararda hissettiğinde annesini hemen yanında hissetmesi önemlidir. Bunun için gece uykusunda yaşanan anksiyete durumlarında bebeğin kendini güvende hissedebilmesi için annenin hemen yanında uyuması gerekir. Bunun için özel olarak geliştirilmiş olan yeni doğan bebek yatakları ya da Montessori beşikleri en iyi örnekler olacaktır.Kendini huzursuz hissettiği zaman sığınacak bir limana ve kokusunu hissettiğinde huzur bulacak bir anneye ihtiyacı vardır. Bunun için ilk 2 yıl bebeklerin anne yanındaki yataktan ayrı yatmaması önerilmektedir. Hatta aynı oda içindeki uzak bir konumda bulunan yatakların bile uygun olmadığı uzmanlar tarafından hatırlatılmaktadır. Aradaki mesafenin bir kol mesafesi kadar olması vurgulanmaktadır.

Bebekler ağladığında kucağa alınması doğrudur

Çocuk eğitiminde genel olarak yapılan genel hatalardan biri de ağlama esnasında çocuğu kendi başına bırakmaktır. Genelde ‘ciğerleri açılsın’ düşüncesi ile onun iyiliği düşünüldüğü söylense de aslında durum tam tersidir.

Fiziksel bir acı duygusu olmadığı sürece çocuklarda ağlama normal karşılaşılan bir durum değildir. Bu sebeple ağlamaların kaygıyı işaret ettiğini ve her zaman annenin bebeğini kucağına almasının uygun olduğunu ifade edebiliriz.

Çünkü özellikle de o küçük yaşlarda bebeklerin şımarıklık için ağlama numarası yapması mümkün değildir. Ve sanılanın aksine bebekler kucağa alışmazlar.

Aksine çocuklar ne kadar çok anne kokusu ile büyürlerse o kadar sıkı bağlanırlar ve kendine güvenen bireyler olurlar. “Sana çok alışacak” ya da “şımartma bu kadar” gibi söylemler ile annenin aklı bulandırılmamalıdır. Sanıldığının aksine çocukların şımarması ya da bağımlı hale getirilmesi ilgiden dolayı değil, tutarsız davranışlardan dolayı olmaktadır. Bunun için annelerin bebeklerini kucaklarına alırken ikilemde kalmaması ve onları doya doya severek sarılmaları en doğru davranış olacaktır.

Yazar

“İşime, iyi buğday tohumlarını biriktirmiş ve bereketli bir parça toprak bağışlanmış bir köylü gibi başladım. Dilediğim gibi ekip biçecektim. Ama öyle olmadı. Toprağın üstündeki otları ayıkladığımda altın buldum. Otlar çok değerli bir hazineyi saklıyormuş.” “Çocuğu çalıştım. Çocuğun bana verdiklerini aldım ve onları ifade ettim. İşte Montessori Yöntemi budur.” “Çocuğa olan ilgimiz ‘ona bir şeyler öğretme’ hevesiyle değil, ama onun içinde yanan ve zeka denilen ışığın sürekli yanmasını hedefleyerek olmalıdır.” “Çocuğun bedeni, ruhun neşesi sayesinde yaşıyor.” tıpkı Maria Montessori dediği gibi çocuğu çalıştım ve çalışmaya devam edeceğim.

Yorum Yaz