Türk toplumunda çalışan kadın olmak zor,hele çalışan anne olmak çok daha zor .Bu yazıyı yazarken çok şey geçti aklımdan gelen ailelerim özellikle ilk seansta çocuğuma yetemiyorum diye başlayan seremoniler.Çalışan annenin en büyük problemi ,şüphesiz çocuk bakımı ve onu nasıl eğiteceğidir. iHangisi daha önemli? tartışılır .

Tıpkı gelişim dönemleri gibi aslında birbirini takip eder herşey. Her ikisi de önemli biri çocuğun birincil ihtiyaçları diğeri ise gelişimini etkileyen en önemli etken şüphesiz eğitimidir değil mi?Bu yüzden çalışan kadı çocuk yapmaya karar vermeden önce neyi düşünür “çocuğa kim bakacam” ” nasıl yapacam ” “acaba işi mi bıraksam ” güvenli bağlanma olmaz ise ne yaparım ” ” neyse iki yıl düşünmeyelim ” iki yıl sonra da farklı sorunlar çıkabilir. Aslında  kafası hep karışıktır .Eğer eşlerden birinin annesi yakın oturuyor ise bu süreci biraz daha saglıklı atlatabilirler .Tabi onun da sıkıntıları olabiliyor.Zira anneden sonra  çocuğa bakacam en iyi kişi kan bağı yönünden en yakınıdır.İçten gelerek bakımını üstlenir.Ancak burada çocuğa bakacak kişinin istekli olması ve çocuğu sevmesi çok önemlidir.Yakın akraba  da olsa ,isteksiz ise ve çocuğun eğitimini etkileyecek psikolojik ,fizyolojik bir rahatsızlığı varsa hiç teklif edilmemelidir.

 

Yazar

“İşime, iyi buğday tohumlarını biriktirmiş ve bereketli bir parça toprak bağışlanmış bir köylü gibi başladım. Dilediğim gibi ekip biçecektim. Ama öyle olmadı. Toprağın üstündeki otları ayıkladığımda altın buldum. Otlar çok değerli bir hazineyi saklıyormuş.” “Çocuğu çalıştım. Çocuğun bana verdiklerini aldım ve onları ifade ettim. İşte Montessori Yöntemi budur.” “Çocuğa olan ilgimiz ‘ona bir şeyler öğretme’ hevesiyle değil, ama onun içinde yanan ve zeka denilen ışığın sürekli yanmasını hedefleyerek olmalıdır.” “Çocuğun bedeni, ruhun neşesi sayesinde yaşıyor.” tıpkı Maria Montessori dediği gibi çocuğu çalıştım ve çalışmaya devam edeceğim.

Yorum Yaz